Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan bugünkü köşe yazısında Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerdeki ziyaretiyle başlayan tartışmaları yazdı.
Laikliğin öneminin bir kez daha altını çizen Okuyan'ın yazısının tamamı şöyle:
Cemevi açılımı
“Cumhurbaşkanımızın ilk defa bir cemevini ziyaret etmesinden ötürü ve burayı seçmesi bizim için ayrıca bir mutluluk” demişti Hüseyin Gazi Cemevi dedesi Hüseyin Öz Erdoğan’ın ziyareti öncesi.
Hüseyin Gazi Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Ali Ayyıldız ise “Devlet ayağımıza gelmiş, uzlaşmanın sinyalidir. Alevi toplumu için büyük bir kazanımdır” buyurmuştu.
Bazı Alevi örgütlerinden tepki geldi, tartışma büyüdü. Adı geçen Cemevi yetkililerinin söyledikleri, “devlet” ile temaslarının pek de yeni olmadığını gösterdi, belli ki iktidar seçerek hareket etmiş, yıllar önceki “Alevi açılımı”nda olduğu gibi, yaş tahtaya basmayacak kişilerle işbirliğine yönelmişti.
AKP zokasını millete yutturmak isteyenlerin başına hep aynı şey geldi, büyük bir şamatayla “demokrasi kahramanı” olarak yola çıkıp sonra “aldatıldılar”, içlerinde azıcık utanma duygusu olanlar ayıplarının unutulmasını beklerken, daha pişkinleri “ne var canım, o zaman öyle şimdi böyle” demeye getirdiler.
Alevi açılımında da böyle oldu, Türkiye’de laik duyarlılık açısından son derece önemli bir toplumsallık sunan Alevi yurttaşların kafasının karıştırılıp dirençlerinin düşürülmesi için başlatılan sürecin aktörlerinin çoğu silindi gitti.
AKP’ci, açılımcı Alevi kanaat önderleri başarısız oldu, tamam.
Peki Alevilere ne oldu?
Aleviler, ne sınıfsal açıdan ne ideolojik açıdan türdeş. Bu anlamda bütün Aleviler aynı gemide değil, olamaz da.
Ancak yine de, kökenlerine ve tanımına ilişkin bütün farklı yaklaşımlara rağmen Aleviliğin Türkiye’nin siyasi-ideolojik dengelerini ileriye çeken bir etki yaptığını söyleyebiliriz.
“Alevilere ne oldu” sorusu bu açıdan yanıtlanmalıdır.
Başlayalım…
AKP’nin Alevi açılımı, Erdoğan ve arkadaşlarının kendi projelerine Aleviliği eklemlemesi bağlamında başarısız olmuştur.
Evet ama AKP’nin böyle bir amacı yoktu ki! Olamazdı da…
AKP’nin amacı, laik duyarlılığın önemli toplumsal kaynaklarından birini kötürümleştirmekti.
Başarısız sayılmazlar.
Türkiye’de laikliği ayaklar altına alan adımlar ve bu adımların siyasal alanda kabullenilmesi, genel olarak toplumdaki ve özel olarak Alevi yurttaşlar arasındaki dirençten bir şeyler götürdü. Alevileri bir oy deposu olarak gören ve Alevi örgütlenmelerini büyük ölçüde elinde tutan CHP ve HDP’nin AKP ile dinselleşme alanında rekabete tutuşması Alevi yoksullarında yaygın bir çaresizlik hissi yarattı.
Türkiye’nin normali buydu, herkes buna alışmalıydı!
Aleviliğin laiklikten arınmış ve dinsel referanslarla yönetilen Türkiye’deki talebi kaçınılmaz olarak o Türkiye’nin ruhuna uygun olacaktı. Böylece Alevilik “Cemevlerinin ibadethane sayılması”na indirgendi.
Bu açıdan bakıldığında “devlet ayağımıza gelmiş, uzlaşma sinyalidir” sözünde şaşıracak hiçbir şey yok.
AKP bildiğimiz AKP. “Yok artık, aynı suda iki kez yıkanılmaz, ikinci bir Alevi açılımı kimseyi ikna edemez” demek anlamsız. Çünkü AKP kimseyi ikna etmeye çalışmıyor, kendisine açılan alana yerleşiyor.
Seçimler için mi?
Erdoğan’ın yaklaşmakta olan seçimleri kazanmak için bir dizi hamle yapması gerektiği açık. Ancak AKP iktidarının bir felsefesi, bir Türkiye tasarımı olduğu unutulmamalı. Bu tasarım seçim baskısı nedeniyle ortadan kalkmıyor, tersine seçim dönemlerinde AKP bu tasarıma gerçeklik kazandırmak için daha cesur adımlar atıyor.
Cemevlerinin ibadethane sayılmasının bu tasarıma ters düştüğünü sananlar fena halde yanılıyor. İktidarın Sünnilerden oluşan mahallesindeki ezber ve alışkanlıklar, mezhepçi yaklaşımlar hesaba katıldığında bir huzursuzluk elbette yaşanacaktır ama aslolan İslamcı ve Osmanlıcı bir ülke tasarımıysa, “kazanç” hanesinin çok daha dolu olduğuna ahali kolay ikna olacaktır.
AKP bu noktaya gelir, gelmez. Ancak gelirse Türkiye daha demokratik olmayacak, laiklik yeniden ayağa kalkmayacak, Diyanet’in siyasal ve toplumsal alanı düzenleme istek ve yeteneği azalmayacak.
Bunun farkında olan Alevilerin, Alevi örgütlerinin bundan sonraki duruşu son derece önemli.
Kimlikçi siyasete, Cumhuriyet ve laikliğe burun kıvırmaya, emek ile sermaye arasındaki çelişkiyi görmezden gelmeye kafası yatmayan, etnik ve mezhep kökenleri üzerinden siyaset yapmayı uğursuzluk belleyen herkesin sorumluluğu artıyor.
Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı